28 Mayıs 2016 Cumartesi

No:309 Dizisi Kore Uyarlama Mı?

FATED TO LOVE YOU KORE DİZİSİ VE TÜRK VERSİYONU NO:309


No : 309 'un fragmanını ilk izleyince direk aklıma, severek izlediğim Fated To You Love dizisinden alıntı olduğu geldi. (ki tabi ya oda numarasında 9 düşüp, 6 intibası vermişti orijinalinda, o yüzden galiba dizinin adı 309 ) ilk bölümüne bakmak farz oldu. Yalnız bu dizinin fragmanını izledim de orijinalindaki kız naısl desem pısırık sayılırken bu dizide ki hatun hiçç öyle intiba vermedi bana. Bakalım bizi nasıl bir dizi bekliyor.Ne kadar alıntı oldğunu saklamaya çalışsalar da Kore dizi fanlarımız yutmuyor malesef. Temennimiz orjinalindeki aşkı bozmadan duyguyu bize yaşatmaları.



Bir uyarlama dizi daha vatana millete hayırlısı olsun :)


YENİ DİZİ NO:309'UN KONUSU
Evlenme arifesindeki Lale, aldatılınca aşka tövbe etmiştir. Yine de onu evlendirme derdinde olan annesini kırmayıp, görüşme ayarladığı doktor Onur ile buluşmaya gider. Ancak masasına oturduğu Onur, bir başkasıdır. Bu yanlış buluşma beklenmeyen sonuçlara yol açar.
Başrollerinde Demet Özdemir ve Onur Akkaya'nın yer aldığı No: 309 yakında FOX'ta başlıyor!
NO:309'UN KÜNYESİ
Türü: Romantik Komedi
Yapım Şirketi: Gold Yapım
Yapımcı: Faruk Turgut
Senarist: Aslı Zengin, Banu Zengin
Yönetmen: Tolga Pulat
FATED TO LOVE YOU KONUSU

Sıradan bir kadın büyük bir şirketin varisi ile bir gece geçirir ve ardından hamile olduğunu öğrenir...

Lee Gun hem parası hem de birinci sınıf bir kız arkadaşı vardır. Jeon Ju'nun Lee ailesinin 9. nesilden gelen tek varisidir ki bu aile tüm erkek varislerin 30 yaşına gelmeden öldükleri bir geçmişe sahiptir. Varisin yeri için akrabaları tarafından sürekli yapılan tehditler, Lee Geon'un büyük annesi, başkan Wang, LG'ye acilen evlenmesi için baskı yapmaktadır.

LG büyük annesinin niyetini anlamaktadır ancak LG'nin balerin kız arkadaşı uluslararası bir sahnede yer almadıkça evlenip çocuk yapmaya yanaşmamaktadır. LG çaresizce kız arkadaşı ve büyük annesi arasında kalmıştır. Bir gün Se Ra sabırsızca beklediği seçmeleri geçemeyince kendine olan güveni sarsılır. LG bu durumu kendi avantajına kullanmaya karar verip büyük bir evlilik teklifi hazırlamaya başlar.

Gel gör ki kaderin başka planları vardır ayrıntılı bilgi

26 Mayıs 2016 Perşembe

Bayat Ekmek

OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.
"BAYAT EKMEK"

Komşumuz Hanife teyze var. 8 aydır konuya komşuya "bayat ekmeğiniz varmı? Varsa verin kuşlar cama geliyor ıslayıp veriyorum" diyordu.. Çok da zayıflamıştı. Kiracıydı. "Rutubetini çok ucuza oturuyorum diye çekiyorum" diyordu.. Eşinden dul maaşı alıyordu. Gülen, şaka yapan Hanife teyze gitmiş, yerine suskun düşünceli Hanife teyze gelmişti.. Annem dolma yapmıştı. Bir tabak dolma uzatarak; "Hadi götür Hanife teyzene de sıcak sıcak yesin" dedi..
Hanife teyzenin zilini çaldım..75 yaşındaydı.. Yavaş yavaş gelerek; "Kim o?" dedi.. "Ben Zeynep Hanife teyze" dedim.. "Tamam açıyorum kızım" dedi.. "Annem dolma yolladı" dedim.. Elimden aldı, yüzüme baktı, yutkundu .. "Allah razı olsun. Ben de yemek yiyecektim.. Şimdi yerim" dedi. "Hanife teyze annem tabağı istedi" Hanife teyze kapıyı kapatmayı bıraktı mutfağa yöneldi.. İçeriye baktım. Oturma odası karanlıktı. Işığı yaktım. Masanın üstünde bir bardak su ve ıslatılmış ekmekler tabağa doğranmıştı.. Hemen kapının önüne çıktım.. Hanife teyze tabağı uzattı. "İki cihanda aziz olun evladım" dedi. "Sağ ol" dedim...
Eve geldiğimde annem "Ne o ne oldu? Suratından düşen bin parça" dedi. "Anne, Hanife teyze tabağa bayat ekmekleri doğranmıştı yiyordu" dedim. "Olur mu kızım? Baban da emekli, O da eşinden emekli maaşı baban kadar alıyor. Sen yanlış görmüşsündür, kuşlar içindir o. Biz geçiniyorsak ki 3 kişiyiz, O tek başına hayli hayli geçinir."
Ertesi akşam anneme ne pişirdiğini sordum, etli kuru fasülye olduğunu öğrendim. İçimi bir kurt kemiriyordu.. Akşam yemeğine oturmadan "Anne Hanife teyzeye de bir tabak götüreyim mi? Annem; "Kuru fasülye birtanem. Götür de, güzel bir şey değil" "Olsun hadi ver götüreyim" Sıcak tabağı elime aldım. Hanife teyzenin sesi: "Kim o?" "Ben Zeynep" Kapıyı açtı gülümseyerek, yüzüme baktı. "Annem kuru fasülye yolladı bilmem sever misiniz?" "Nimeti ayırt etmem tabii ki severim. Allah razı olsun" "Ha unutmadan annem tabağı istiyor" Hanife teyze mutfak yoluna yönelir yönelmez, ben doğru içeri.. Masanın üstünde bir bardak su, ıslak ekmeklerin konduğu yarısı yenmiş tabak ve annemin bir gün önce verdiği dolmadan 4 tane.. Soracaktım, sormalıydım. İçim içimi kemiriyordu..

Hanife teyze beni kapıda göremeyince içeriye yanıma geldi.. Sanki "Sor" der gibi yüzüme bakıyordu ve sordum. "Bu ıslak ekmekleri sen mi yiyorsun? Hani kuşlara verecektin?" Buğulu mavi gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Üzmüş müydüm anlayamadım daha 15 yaşındaydım.. ama ağlatmıştım.. "Evet ben yiyorum canım kızım.. Benim bir oğlum birde kızım var. Burada değiller. Başka il'deler. İkisi de çalışıyor.. Araba alacaklarmış.. Bana kredi çektirdiler. Aldığım para ancak kiraya elektrik ve suya gidiyor. Üç beş kuruş ya kalıyor ya kalmıyor elimde. Ben de ekmek isteyemedim. Kol kırılır yen içinde kalır. Böyle biliriz. 3 yıl böyle idare edeceğim. kimseye söyleme e mi" dedi.. Bu sefer benim gözlerim yaşardı ..
Tabağı aldım, kapıdan çıkarken arkamdan "Kimseye söyleme güzel kız" diye bagrıyordu. Eve geldiğimde bağıra bağıra ağlıyordum. Annem şaşırmış, "Ne oldu kızım biri bir şey mi söyledi?" dedi. Olanı anneme anlattım, o da çok üzüldü.
Böyle vicdansız evlat olmayacağım anneciğim" dedim. 3 yıl boyunca tüm mahalle Hanife teyzeye kimimiz sabah kahvaltılıkları götürüyor, kimimiz öğlen yemekleri kimimizse akşam yemekleri..
2 ay önce kaybettik.. Hastayken okul çıkışı yanına uğramıştım. Bana; " İyi kalpli meleğim sen mi geldin? Şükür borç bitti" dedi. "Artık rahat edersin hanife teyzem" dedim. "Evet senin sayende sıkıntısız ekmek düşünmeden 3 yıl geçti. Rabbim seni korusun" dedi. 2 gün sonra vefat etmiş. Çok üzüldüm. Bizim halkımız dilenemez, isteyemeyiz.

24 Mayıs 2016 Salı

VE TANRI KADINI YARATTI...
Altıncı gün dolmak üzereydi
Ve Tanrı hala kadını yaratıyordu.
Bir melek çıkageldi.
Tanrı’ya;
- Ötekini, erkeği çok daha çabuk yaratmıştın, buna niye bunca zaman ayırıyorsun?
diye sordu.
Tanrı yanıt verdi:
- Çünkü buna çok değerli, çok farklı özellikler katıyorum.
dedi.
- Örneğin yüzlerce parçadan oluşturuyorum.
Ama yine bir bütün olmasını sağlıyorum.
Bu yarattığım bir çok çocuğa aynı anda sarılabilmeli,
Dünyanın her yerindeki çocukları kucaklayabilmeli.
Düşen bir çocuğun kanayan dizini de,
Yaralı bir yüreği de iyileştirebilmeli…
Melek sordu:
- Kaç eli, kaç kolu olacak?
- Sadece iki.
- İki el, iki kolla mı yapacak bu dediklerini…
- Hepsi bu değil…
Kendi yaralarını da kendi sarabilecek.
Ayrıca günde 18 saat çalışabilir durumda olacak…
Melek yaklaşıp kadına dokundu…
- Onu çok yumuşak yapmışsın.
- Yumuşak ama aynı zamanda çok güçlü.
Gücünü ve kaldırabileceklerini hayal bile edemezsin…
- Düşünmeyi de bilecek mi?
- Yalnızca düşünmeyi değil.
hem sağduyusunu kullanmayı,
Aklıyla ve yüreğiyle muhakeme etmeyi,
Hem de mücadele etmeyi,
Düşüncelerini savunmayı,
Sorun çözmeyi de biliyor…
Bunların yanı sıra, uzlaşmayı da biliyor…
Melek, kadının yanağına dokundu.
Eli ıslanınca bu nedir diye sordu.
Tanrı yanıtladı:
- Buna gözyaşı denir.
- Neye yarar?
- Kendini ifade etmeye yarar.
Acıyı, kuşkuyu, aşkı, yalnızlığı, onuru,
Ama aynı zamanda sevinci ifade etmesine yarar…
-Kadının kendini ifade biçimleri sonsuzdur:
o, sevinci, mutluluğu ve aşkı yakalayıp ,
Sımsıkı sarılmayı bilir…
Haykırmak istediği vakit susabilir;
Sustuğunda çığlığını duyurabilir;
Öfkelendiği vakit gülümseyebilir,
Ağlamak isteyince şarkı söyleyebilir,
Mutlu olunca ağlayabilir,
Korktuğu vakit gülebilir…
O inandığı doğrular için sonuna dek mücadele eder;
Haksızlığa karşı savaşır,
Çözüm yolunu biliyorsa,
‘Hayır’ yanıtını asla kabullenmez.
- Amma çok marifeti varmış!
- Arkadaşı doktora yalnız gitmesin diye ona refakat edendir.
Korkan birini gördüğünde,
‘Tut elimi korkma’ deyip,
Elini uzatandır…
Her düğün her doğum haberine mutlu olandır.
Tanıdığı ya da tanımadığı amma kendine yakın bildiği her ölüm haberine kalbi kırılandır.
Ama yine de yaşamı sürdürme gücünü kendinde bulandır…
Çocukları daha çok yesin diye ‘ben zaten toktum’ diyendir…
-Bir öpüş, bir sarılış, bir kucak açışla kırık,
Ya da yaralı bir yüreğin onarılacağını bilendir…
- Peki, bunun hiç mi eksiği ya da yanlışı yok?
- Hiç olmaz olur mu?
Var bir hatası:
"Ne kadar değerli olduğunu unutur...

12 Mayıs 2016 Perşembe

Karagülün Hikayesi

Siyah gül var. Çiçeklerin en yaşlısı,en nadir bulunanı. Bu çiçeğin renginden başka değişik olan bir özelliği de sadece fırat'ta yetişiyor olması. Tohumu yadafidanı başka ülkelere götürülse bile orada siyah açmıyor.

Evlerin taş duvarlarımdan yollara sarkan güllerin endamına diyecek yok. Ama bir gül var ki o sadece Halfeti'ye has bir gül. Halfeti'de güllerin efendisi "Siyah Gül. Siyah Gül sadece burada siyah açıyor. Başka bir memlekete gittiğinde siyah açma özelliğini kaybediyor. Bu yüzden siyah gül görmek için Halfeti'ye gelmeye değer.

Siyah Gül Yetiştiği Yer ve Hikayesi !

Hikayesi;

Geçen zamanda bir yerde çok güzel, herkesin hayran kaldığı simsiyah bir gül varmış. Bu gül dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir türmüş. Güle ŞEYTANIN GÜLÜ denirmiş. Kimse dokunmaz ellemezmiş. Sadece yılın belirli zamanlarında bir büyücü topluluğu gelir, bakire masum bir kızın kanını gülün toprağına döker dualar edip giderlermiş. Tanrıya inanan insanlar bile Şeytanın Gülüne ellerini sürmezlermiş.

Bir gün 18 yaşında genç bir kız büyücüler ayinlerini yaparken gizlice izliyormuş. Bir ara uyuklamış. Gözlerini açtığında saat gece yarısını vurmuş, büyücüler gitmiş bile...

Kalkıp tam gitmeye hazırlanırken bir karartı ve ağlama sesi duymuş, heyecanlanıp korkmuş. Ama bir yandan da merak ediyormuş bu kişinin kim olduğunu. Yavaşça ayağa kalkıp "Kim var orda?" diye mırıldanmış. Bir anda çok yoğun bir alev parçası parlayıp sönmüş. Söndüğünde Şeytanın Gülünün yanında kimsenin olmadığını fark etmiş. Gülün yanına gidip dolanmış ama hiçbir şey yokmuş. Tam gideyim diye arkasını döndüğünde yerde bir madalyon görmüş. Madalyon yuvarlak ve ortasında yıldız varmış. Önce bir etrafına bakıp madalyonu almış. Bunu büyücülerin düşürdüğünü sanıp cebine koyup büyücülere vermek için eve dönmüş. Büyücüler bir dahaki bahar ayına kadar dönmeyeceklermiş, o zamana kadar saklayıp vereceğini planlamış.

Eve döndüğünde annesi kapıda bekliyormuş. Kızmasın diye bir şeyler düşünmüş. Ailesi tanrıya inanan ve her Pazar kiliseye giden aile yapısındaymış. Annesi kız kapıya geldiğinde sormuş" neredeydin bu saate kadar?" kızda hafif bir mırıltıyla "Derenin yanında uyuya kalmışım." diyerek eve girmiş. Babası koltuğa uzanmış kestirir bir vaziyette "bu kızdan ne köy ne kasaba olacak Eşşek sıpası" diyerek yeniden gözlerini kapatmış. Güzel kız bir şey söylemeden odasına geçmiş. Bulduğu madalyonu inceleyip, ne anlama geldiğini düşünmüş ama sıfır hiçbir anlam çıkaramamış. Geç olduğundan uyuyup yarın pederin yanına gidip sormaya karar vermiş. Gece rüyasında siyah ata binen çok hiddetli kırmızı safir gözleri olan bir adamın Şeytanın Gülünü kopartıp kendisine sunduğunu görmüş.

Sabah kasabanın kilisesinde Peder Lucas a gidip, bu madalyonu göstermiş. Hiç beklemediği bir anda Peder Lucas bağırıp "Çık buradan cadı kilisemi ve beni günaha sokuyorsun diyerek kızı kovmuş". Şaşkınlık içersinde ne yapacağını şaşırmış ve koşmaya başlamış. O koşarken Peder Lucas da kilisenin kapısının önünde kasabaya doğru bağırıyormuş. "İşte demiştim sizlere cadılar gelmeye başladı, Şeytan geliyor buraya o Gül uğursuz..." diye devam etmiş. Ama Lucas bile bu güle dokunamayacağını biliyormuş.

Kız kötü bir şey yaptığını düşünerek bu madalyonu Gülün yanına koyup uzaklaşmayı düşünüyormuş. Şeytanın Gülünün yanına geldiğinde Gülün yapraklarının açtığını görmüş. Büyük bir sevinç ve telaş arasında eve arkadaşı Steven ın yanına gitmiş. "Şeytanın Gülü açıldı sonunda sonunda..." diye bağırıyormuş. Steven bu çok güzel ama sana kötü bir haberim var, ailem artık seninle konuşmamı istemiyor! diyerek içeri girmiş. Herkes Peder Lucas ın dediklerini duyup, kıza cadı muamelesi yapıyormuş. Aradan 1-2 gün geçmiş, Peder halkı iyice kışkırtıyor, kızın üstüne salıyor ve Şeytanın Gülünü kötümsüyormuş.

O zamanlar cadılar yakılarak cezalandırılıyormuş. Kızı kendi annesi ve babası elleriyle tutup kasaba meydanına getirmişler. Başta Peder Lucas olmak üzere bütün kasaba sakinleri kıza küfürler ediyor, itip kakıyorlarmış. Kızı çırılçıplak soyup çarmığa germişler. Etrafına kuru otlar yığıp, ham mazot dökmüşler. Kızın üstünde madalyondan başka hiçbir şey yokmuş. Peder Lucas mazotlu otlara yaklaşıp, "TANRIM!! İşte bir cadıyı daha cezalandırmak için yanına gönderiyoruz. Cezasını Ver!!" demiş ve elindeki meşaleyi otlara atmış. Bir anda kızın etrafını saran ateşler sanki kıza dokunmuyorlarmış. İşte o anda alevlerin arasından rüyasında gördüğü adam çıkagelmiş.

Atından inmiş kızı kucaklamış, alevler ikisine de sanki yol açıyor önlerinde titriyormuş. Kızın üstüne pelerinini örtmüş ve yere bırakmış. Çarmığa dönmüş ve hac şeklinde yanan çarmak yerden 2-3 metre yükselip tam ters bir hac görünümünü almış. Kasaba halkı hayretle bakıyor, Peder Lucas ın bile ağzından hiçbir şey çıkmıyormuş. Bir an herkes fısıldaşmaya başlayıp Lucas ın elini kaldırmasıyla kıza ve ateşlerin içine arkası dönük adama taşlar fırlatmaya başlamışlar. Kız oracıkta yığılıvermiş. Ateşlerin içindeki adam arkasını dönüp kızın öldüğünü görünce "KUDREEEEEEET!! Diyerek bağırmış. Bacakları bir keçinin şeklini alıp, boynuzları çıkmış. Gözlerinden alevler fışkırıyor ve çok acımasızca bakıyormuş. Kasaba halkı korkudan kaçmaya başlamış.

O anda etrafı alevler sarmış ve bütün kasaba küllere dönüşmüş. O gizemli adam aslında Şeytanmış. Eski insan gibi olan haline dönüp kızı kucağına almış. Ve bağırarak"SEN !! TANRI OLSANDA!!SEVGİMİ ÖLDÜRSENDE!!BENİ KOVSANDA!! AŞKIMA DOKUNAMAZSIN ELBETTE GÜLÜMÜN TOHUMLARI DÜNYAYA YAYILACAK!!YENİ AŞKLAR YENİ GÜLLER TEKRAR YEŞERECEK!!" diyerek kızla birlikte ortadan kaybolur. Büyücüler tekrar toplandığında şaşkınlık içerisinde kasabanın olmadığını görürler. Direk Şeytanın Gülünün yanına giderler. Yapraklarının yarısının kırmızı yarısının siyah olduğunu görürler. Gülün ortası açılmış ve Polenlerinin etrafa yayıldığını görürler.

Güllerin siyah kısmı Şeytanın aşkını kırmızı kısmı ise aşkı. Kırmızı güller o günden beri dünyanın her köşesinde yetişir.Aşk hiçbir zaman ölmez.Ama Şeytanın Gülü artık yeşermez....